Yoga eğitmeni olduğumu duyanlardan genellikle aldığım ilk soru  “yoga zihni sakinleştiriyormuş doğru mu?” oluyor.  Bu soru birçok soruyu da doğuruyor. Zihin nerede? Nasıl bir şey? Neden gergin? Neden hepimiz onu sakinleştirmek istiyoruz? Bu sorulara mercek olması açısından sanırım önce beyine bakmak gerekiyor.

Evrim teorisine göre fayda sağlamayan bir organ ya değişim geçirir ya da ortadan kalkarken, insan beyni söz konusu olduğunda durum oldukça ilginçleşiyor. Yapılan araştırmalara göre, beyin evrim geçirirken bir önceki beyin aynı kalmış, var olan beyin üzerinde yeni bir beyin oluşturmuş. Bu demek oluyor ki;  bir tane değil üç tane beynimiz var. Ve halen üçünü de kullanıyoruz.  Ve müjdeJ dördüncüde oluşmaya devam ediyor.

En eski beynimiz, yaşamımızı devam ettirmemiz için gereken organların işleyişini düzenliyor. Duyguları yok, sadece yemek yemek üremek gibi yaşamı sürdürmek için elzem dürtülerle hayatta kalmaya programlanmış. Bu beynin bir özelliği de alışkanlık geliştirmesi ve değişime direnmesi. Bu değişiklik sizin yararınıza olsa da o alışkanlıkları terk etmek istememesi çünkü  değişikliği yaşamda kalmaya bir tehdit olarak algılar sigarayı bırakmaya, kilo vermeye bile direnir.

İkinci beynimiz memeli beyin. Duygular tam da burada ortaya çıkar. Anne çocuk ilişkisi arkadaşlık ilişkileri gibi duygusal ilişki modelleri gelişir. İlk beyin üremek için seksi tercih ederken, memeli beyin üreme amaçlı seksin üzerine birde aşk duygusunu giydiriyor.

İlk iki beyin sürüngen hayvanlarda ve memeli hayvanlarda da varken üçüncü beyin yalnızca gelişmiş memelilerde ve insanlarda bulunuyor. İnsanoğlunun ilkel şartlar içinde, vahşi hayvanlarla kıyaslandığında daha savunmasız olduğunu düşünürsek bu dönemlerde insanın elindeki en değerli şeyin zihin olduğunu görülür. Zihin sayesinde ortaya çıkan akıl yürütme, yeni şeyleri öğrenebilme becerisi onu diğer hayvanların üstüne çıkarır. 

Bu da demek oluyor ki insan mekanizması her şeyden önce hayatta kalma, kendini koruma altına almaya programlı.  Tehlike altında olduğunu hissettiği gerilimli anlarda beyin, düşünme kısmına danışmadan saldırıya karşı savaşmak ya da kaçmak için gerekli olan enerjiyi yaratmak üzere sinir sistemi yolu ile harekete geçer. Bu sırada oluşan enerji tehlike geçtiğinde bedenden dışarı atılmalıdır. Bu tepki hayvanlarda doğal olarak gerçekleşirken insan söz konusu olduğunda işler değişir. İşte bahsettiğim üç beynin tam da burada birbirlerinin işine karışması sonucunda fazla enerjinin atılması işi engellenmiş olur.

 İnsan organizması bu durumun sonucunda tehlikenin geçtiğinin bilincinde olsa bile sanki tehlike sürüyormuş gibi gergindir.  Tabi bu durum eski çağlarda vahşi bir hayvan saldırısı, ya da doğal bir afetken günümüzde iş yaşamındaki rekabet, hızlanan zamanın üzerimizdeki etkisi, sınırsız tüketim seçenekleri içinde sınırlı bütçeler olarak değişim gösterir. Artık endişe, korku gerilim sebepleri; ne yapsanız takdir etmeyen, mütemadiyen yeni hedefler gösteren yöneticiniz, ödeme zamanı yaklaşan kredi kartları olabilir.  Endişe, korku ve paronaya içinde olmak insanlığa yüklenmiş bir paket programdır.   Bu durum için  yapacak  bir şey yok, çünkü Bu zihnin bir özelliğidir. Zihin kronik endişe içindedir. Endişe edecek sorun kalmayınca, bunun hakkında endişelenir ve yeni sorun hayal eder ve yaratır.

Aslında sorun zihnin kendisi değil sorun zihnin işlemesi ile özdeşleşmemizdir.  Yani düşüncelere gereğinden fazla önem vermek işte zihni gergin yapan tam da budur.

İşte Yoga zihni sakinleştirme rolünde burada sahne alır. Yoga yaptıkça düşüncelerin akışına kapılıp gitmeden onları izler konuma gelip, söz ettiğim tavmaların beden üzerinde bıraktığı izleri ki bu izler belde olabilir,  boyunda, omuzlarda olabilir (en azından bende öyle) yansıması olan sıkışıklıkların, gerginliklerin, bastırılmış duyguların ortaya çıkmasına bir alan yaratırız.

Kaynak:

Nefes kitabı – Cem Şen

Danışmanlığın Zen Yolu  – Svagito Lıebermeister

Yorum bırakın